ABD’nin Orta Asya Politikaları

23 Mart 2010 Salı

Şatlık,Amanov,ABD’nin Orta Asya Politikaları,Gökkubbe yay.,İstanbul,2007.

Şatlık Amanov’un ABD’nin Orta Asya Politikaları adlı kitabı üzerinden Amerika’nın Orta Asya politikalarına ışık tutmaya çalışacağım.


1990’ların başında iki kutuplu dünya düzenin yıkılması, uluslararası ilişkilerde küresel ve bölgesel ölçeklerde köklü niteliksel değişimlere yol açmıştır. Asya kıtasının merkezinde beş yeni bağımsız cumhuriyetin(Türkmenistan,Özbekistan,Kazakistan,Kırgızistan ve Tacikistan)ortaya çıkması,yeni bir uluslar arası siyasal “bölge”nin -Orta Asya’nın-ve uluslararası ilişkilerde “merkezi Asya alt-sistemi” nin oluşan sürecini başlatmıştır.Rusya,Çin,Hindistan ve Pakistan gibi nükleer güçlere yakın konumuyla Orta Asya,ekonomik ve jeopolitik olarak Asya kıtasının önemli bir bölgesidir.Potansiyel bir nükleer güç olan İran’ın hemen yanı başında yerleşmektedir ve petrol,doğal gaz,altın,uranyum ve diğer doğal kaynaklar açısından oldukça zengindir.





Yeni bölge kısa zamanda Rusya,Çin,Türkiye,İran Pakistan ve Hindistan gibi komşu ülkelerin yanı sıra uluslararası ilişkilerdeki diğer küresel aktörlerin de çıkarlarının çatıştığı bir alan ve dış politika uygulamalarının bir “nesnesi” haline gelmiştir.Orta Asya bölgesinin uluslararası ilişkilerinin karakterine ve dinamiğine en çok etkiyi mevcut küresel sistemdeki siyasi,ekonomik ve askeri ağırlığı dikkate alındığında,Amerika Birleşik Devletleri yapmaktadır.ABD’nin Orta Asya bölgesine yönelik angajmanının düzeyi,1990’lar boyunca hem siyasi hem de akademik çevrelerde yaşanan büyük tartışmalara konu olmuştur.Bazıları Hazar denizine kıyı ülkelerin enerji zenginliklerinin bölgeyi önemli kıldığını iddia ederken birçok enerji uzamanı,Körfez ülkeleri ve Rusya ile karşılaştırıldığında bölgenin küresel enerji piyasasına katkısının oldukça düşük olduğuna inanmaktadır.

ABD’nin orta Asya ülkeleriyle ilişkileri SSCB’nin dağılmasıyla bölge ülkelerinin bağımsızlıklarına kavuştukları 1990’lı yılların başlarına kadar uzanmaktadır.İlişkilerde ekonomik ve askeri yardımlar ve Kazakistan örneğinde,artan ticari çıkarlar ön plana çıkmasına rağmen,1990’lı yılların başlarındaki ilişkileri,”sınırlı” ve “tutarsız” olarak tanımlamak mümkündür.Amerika Birleşik Devletleri bölgedeki güvenlik ve ekonomik çıkarlarını mümkün olduğunca dar kapsamda değerlendirirken Amerikalı siyaset yapıcılar,orta Asya rejimlerinin güvenirliği konusunda kararsız kalmışlar ve daha çok insan hakları sicilleri,ekonomik ve dış politikaları ile ilgilenmişlerdir.ABD bağımsızlıktan sonraki on yıl içerisinde Kazakistan,Kırgızistan,Özbekistan,Tacikistan ve Türkmenistan ile farklı düzey ve yoğunlukta ilişkilerini geliştirmesine rağmen,bölge,coğrafi konumu,karasal olarak “kapalı” ve Amerikan çıkarlarından “uzak” oluşu nedeniyle Washington’un öncelikleri arasında yer almamıştır.




ABD’nin orta Asya’ya yönelik dış politikası’nın arkasındaki sahipler oldukça karmaşıktır ve ciddi jeopolitik, askeri,siyasi ve ekonomik boyutlara sahiptir.Amerikan ulusal çıkarlarını 3 grupta değerlendirecek olursak(hayati,önemli ve marjinal çıkarlar),bugün,Orta Asya bölgesi’ nin “marjinal” olmaktan çıkarak “önemli” çıkarlar kategorisinde yer almaya başladığı görülmektedir.Bölgenin stratejik konumu,Hazar Havzası’ndaki zengin enerji kaynakları ve mevcut Amerikan dış politikasının merkezinde yer alan “terörizmle mücadele” nin görüldüğü coğrafya yakınlığı gibi faktörler,bölgeyi vazgeçilmez kılmaktadır.

1990’larda soğuk savaş’ın sona ermesi, Washington için küresel düzeyde daha önce sahip olmadığı bir güç ve hareket özgürlüğü sağlamıştır. Bunun Orta Asya cumhuriyetleri açısından en önemli sonucu ise,bölge ülkelerinin uluslararası ilişkilerini çeşitlendirme bağlamında yeni ufuklar ve açılımlar sağlamış olmasıdır.Washington yönetimi,söz konusu cumhuriyetlerin uluslararası sisteme sağlıklı bir şekilde entegrasyonu için önemli girişimlerde bulunmuştur.Bill Clinton ve George W.Bush yönetimlerinin resmi söylemleri ve dış politika uygulamalarına bakarak,Washıngton’ın Orta Asya politikasının temel dinamiklerini ve bileşenlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

v Her şeyden önce, Orta Asya’daki beş cumhuriyetin bağımsızlığını, egemenliğini, teritoryal bütünlüğünü ve güvenliğini güvenceye almak ve desteklemek;

v Her hangi bir bölgesel veya küresel gücün Orta Asya bölgesinde siyasi, ekonomik veya askeri anlamda mutlak hakimiyet kurmasının önüne geçilmesi;

v Bölge ülkelerinde insan haklarına saygılı, özgürlükçü ve liberal demokratik yönetimlerin oluşumunun desteklenmesi ve piyasa ekonomilerine geçişin teşvik edilmesi;

v Söz konusu ülkelerin uluslararası siyasi, ekonomik -mali ve güvenlik kuruluşlarına entegrasyon’nun sağlanması;

v Avrupa –Atlantik eksenli askeri-güvenlik kuruluşlarına ve iş birliği programlarına katılımlarının teşvik edilmesi;

v Bölge ülkeleri arasında ve komşu ülkelerle barışçıl ve dostane politikaların geliştirilmesinin sağlanması;

v Barış ve güvenliğin geliştirilmesini amaçlayan yeni bölgesel iş birliği mekanizmalarının tesis edilmesi ve uluslararası kuruluşlarının destekleriyle yerel ve bölgesel çatışmaların ve sorunların çözümlenmesi;

v Her türlü kitle imha silahlarının ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesi; bu alandaki uluslararası anlaşmaların ve hukuk normlarının bölge yönetimleri tarafından onaylanmasının sağlanması;

v Terörizmle mücadele kapsamında bölge ülkeleriyle ikili askeri –güvenlik ilişkilerinin geliştirilmesi ve pentagon’un küresel düzeydeki askeri yeniden yapılandırma planlarına uygun olarak bölgedeki askeri üslerin projeksiyonu’nun başarılı bir şekilde sürdürülmesi;

v Bölgede iç savaşın ve sınır ihtilaflarının çıkmasının önlenmesi;

v Orta Asya Afganistan ve diğer komşu ülkelerin sosyo-ekonomik dengelerini bozabilecek en önemli tehditlerden biri olan “uyuşturucu” ticaretinin yok edilmesi ve engellenmesi;

v Başta Aral denizi ve Fergana Vadisi’ndeki çevre kirliliği olmak üzere,su kaynaklarının paylaşımı,enerji atıklarının güvenli bir şekilde imhası veya depolanması,pamuk mono kültürü’nün olumsuz etkileri,bölge ülkelerinin artan su ihtiyacı,yüksek su kirliliği oranları,toprak erozyonu,hava kirliliği v.d.ekolojik sorunlarla mücadele edilmesi;

v Rusya,Çin ve İran’ın bölgenin enerji kaynakları üzerindeki etkilerinin azaltılması ve bunların Türkiye, Afganistan, Azerbaycan gibi müttefik ülkelerden geçişinin sağlanması;küresel enerji arzının yaygınlaştırılması ve çeşitlendirilmesi ekseninde “çoklu boru hatları” stratejisinin kararlı bir şekilde sürdürülmesi;

v İran’a önemli miktarda siyasal, ekonomik ve stratejik kazanımlar sağlayacak projelerin yasaklanması ve bloke edilmesi; Tahran’ın bölgesel etkinlik kapasitesinin sınırlandırılması ve izole edilmesi;

v Bölgede yatırım yapacak Amerikan şirketlerinin ticari çıkarlarının korunması ve siyasi, ekonomik yasal ve teknik alt yapının hazırlanması konusunda Amerikan yatırımcılarının desteklenmesi;



ABD’nin Orta Asya bölgesine yönelik “ilgi” sinin nedenleri de oldukça çeşitlilik arz etmektedir:



v ABD ekonomik ve siyasal dönüşümlerden maksimum fayda sağlama nüfuzunu genişletme konusunda zengin tecrübeye sahiptir. Orta Asya’ya yönelik açılımlar bu açıdan da değerlendirilebilir;

v Bölgede Amerikan ve Rus, Çin, İran’ın çıkarlarının çatışması ABD ‘yi bölgeyle daha fazla ilgilenmeye sevk etmektedir;

v ABD’ nin küresel güç olmasından kaynaklanan zorunluluklar Washıngton’u Orta Asya’da güçlü olmaya ve Asya’nın bu parçasının denetimi elinde tutmaya zorlamaktadır;

v Orta Asya’da Amerikan nüfuzunun genişlemesi ABD’yi Avrupa Birliği karşısında daha avantajlı ve güçlü konuma sokacaktır;

v Bölgede Amerikan askeri varlığının artırılması ve (Rusya ya karşı) savunma gerekçelerini meşrulaştırmak.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından hemen sonra ABD stratejik konuma sahip Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Bu stratejinin kilit unsurları arasında bölge ülkelerinin enerji zenginliklerinden yararlanmasını sağlayacak alternatif boru hatları,bazı ülkelerin toplumsal yapılarının çöküşünü engelleyecek insani yardımlar,çağdaş siyasal yapıların geliştirilmesi için sivil toplum programları,nükleer ve kitle imha silahlarının yayılmasını önleyici ortak girişimler ve ekonomik modernizasyonu hedefleyen değişik kalkınma yardımları yer almaktadır.1990’ların sonlarına doğru Afganistan kaynaklı terörist grupların neden olduğu güvenlik gerilimleri karşısında Amerikan Birleşik devletleri az da olsa güvenlik yardımı sağlamıştır.Orta Asya ülkeleri ABD ve müttefikleri açısından etkileri olacak ciddi sorunlarla karşı karşıyadır.Ayrıca Orta Asya’nın güvenliği dini aşırıcılık etnik çatışma fakirlik işsizlik siyasal baskı yönetimin başarısızlığı ve dünyadan yalıtılmışlık gibi temel sorunların tehdidi altındadır.

11 eylül sonrası süreçte ABD dış politikası’nın tamamen farklı bir paradigma ekseninde şekillendirilmeye çalışıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. ABD başkanlığına George W.Bush’un seçilmesi ve ardından 11 eylül olayları Orta Asya ya yönelik Amerikan dış politikasında yeni bir dönemi başlatmıştır.ayrıca “yeni konjonktür ”,ABD’nin söz konusu bölgede “yapmak isteyip de yapamadığı bazı uygulamalar ”için son derece uygun bir ortam sağlamıştır.

Yeni dönemde, Washington’un Orta Asya’daki ulusal güvenlik çıkarları da büyük bir değişim geçirmiştir. Dış yardımlar, askeri iş birliği programları ve enerji kaynaklarının geliştirilmesi alanlarında ABD,bölgede 1992’den beri varlığını hissettirmiştir.Ancak 11 eylül sonrası bölgede ABD’nin ulusal çıkarlarını ciddi ölçüde tehdit eden ve doğrudan ele alınması gereken bir güvenlik boşluğunun bulunduğu açıkça ortaya çıkmıştır.Aynı zamanda Washıngton kalıcı özgürlük operasyonu’nu yürütmek için bölge ülkelerinin yardımlarına ihtiyaç duymuştur;bunun yanı sıra,saldırılar Afganistan gibi kırılgan ülkelerin ve Orta Asya’daki bazı potansiyel devletlerin ABD’yi hedef alan uluslararası terörist gurupların beslendiği zemine dönüşebileceği tehlikesini açığa çıkarmıştır.ABD’nin Orta Asya‘da ki beş cumhuriyetle ilişkilerini daha da geliştirmesinin ve uzun vadeli refah ve istikrar için gerekli siyasal ve ekonomik reform önlemlerinin alınmasına yardım etmesinin kendi ulusal çıkarları açısından önemli olduğu görülmüştür.

Orta Asya’ya yönelik Amerikan politikasında önemli bir eksende ABD ile ilişkilerin “terörizm ile mücadelede Orta Asya’nın rolü” etrafında yeniden belirlenmesidir. New York ve Washington’a düzenlenen terörist saldırılar bu açıdan dönüm noktası niteliğindedir. Özellikle ABD’nin Orta Asya’ya stratejik bakışını önemli ölçüde etkileyen bu saldırılar bölge ülkelerinin terörizm ile mücadelesine uluslararası platformda daha fazla destek getirmiştir.

11 eylül 2001’deki terörist saldırılardan sonra ABD Orta Asya’ya yönelik politikalarını oldukça hızlı bir biçimde yeniden yapılandırmış; Afganistan’daki terörle mücadeleyi amaçlayan askeri operasyon şemsiyesi altında ve başta Rusya olmak üzere bölgedeki diğer güçlerin tepksini çekecek şekilde Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan da askeri varlığını tesis etmiştir.Bölgedeki Amerikan politikalarına yönelik uluslararası ilişkiler uzmanlarının,siyasi,askeri ve sivil kesimlerin ve basının gösterdiği ilgi her geçen gün artmaktadır.Yeni dönem George W.Bush ve onun dış politika ekibinin Orta Asya bölgesi bağlamındaki dış politika öncelikleri,11 eylül olaylarından sonra daha da “tutarlı” ve “istikrarlı” hale gelmiştir.

11 Eylül olayları ve onu takiben Afganistan’a askeri müdahele sonrasında Amerika Birleşik devletleri terörizme karşı ittifak arayışında kilit ülkeler olarak gördüğü Orta Asya devletleriyle ikili iş birliği ilişkilerini başlatmıştır.11 Eylül sonrası konjektürde, Orta Asya ülkeleriyle iş birliği girişimleri esas olarak dört konu üzerinde odaklanmıştır.

v Ekonomik ve siyasal reformlar: ABD, Orta Asya ülkelerine ekonomik konularda yardım programlarını başlatmıştır.İnsan hakları,demokrasi ve hak ve özgürlüklerin korunması gibi konular,Washington un bölge yönetimleriyle ilişkilerinde önemli ölçüde etkili olmaktadır.


v Askeri işbirliği: Afganistan la savaş sonrasında George W.Bush yönetimi, Özbekistan,Tacikistan ve Kırgızistan la askeri iş birliği alanında antlaşmalar imzalamışlardır.Rusya’nın “yakın çevre”si olarak bilinen Orta Asya ya Amerikan askerlerinin konuşlandırılması,ABD-Rusya çalışma grubunun 8 şubat 2002 tarihindeki ortak bildirisinde aksi belirtilmesine rağmen,bölgede ABD’ nin kalıcı olduğuna dair spekülasyonların artmasına neden olmuştur.


v Terörizmle mücadele: Orta Asya devletleri terörizme karşı savaşta ABD’nin en yakın müttefikleri olarak görülmüştür.11 Eylül olaylarından sonra ABD’nin orta Asya ülkelerine yaptığı askeri yardımlar ve iş birliği projeleri terörizmle mücadele bağlamında daha da artırılmıştır.


v Hazar’ın enerji kaynaklarının geliştirilmesi: Hazar havzasının petrol ve doğal gaz kaynaklarının çıkartılması ve dış pazarlara ulaştırılması, George W.Bush yönetiminin öncelikli hedeflerinden biri olarak belirlenmiştir.günümüze kadar Amerikan yönetimleri Rusya ve İran güzergahlarını saf dışı bırakan boru hatlarına ilişkin her türlü projeyi doğrudan ve dolaylı olarak desteklemektedir.




Terörizmle mücadele ve güvenlik konularının ABD’nin bölgeye yönelik güncel politikasında öncelikli yere sahip olduğu öne sürülebilir. Washington,bunun yanı sıra,Orta Asya da ekonomik gelişmenin hızlandırılması insan hakları dahil siyasal reformlar alanında ilerlemenin teşvik edilmesi ve uluslar arası entegrasyonun desteklenmesiyle doğrudan ilgilenmiştir.Bu faktörler birbirleriyle yakından bağlantılıdır.ABD’nin bölge politikası,Orta Asya da uzun vadeli istikrarın sağlanmasının temel hedef olduğu ancak buna Orta Asya ülkelerinde köklü iç reformlar gerçekleştirmeden ulaşılamayacağı anlayışına dayanmaktadır.Sonuç olarak ABD Orta Asya’daki dış politika hedeflerini Afganistan’daki operasyonlarını askeri varlığını artırmanın yanı sıra diplomasi ikili ilişkiler ve dış yardım gibi bileşenleri uygulayarak gerçekleştirmektedir.Orta Asya ya yönelik ABD güvenlik politikasının dönüşümü Amerikan ulusal güvenlik stratejisinin kilit unsuru olacaktır.



1990’ların ikinci yarısından itibaren ABD’nin bölgesel politikasının merkezine Özbekistan’la siyasi ve askeri –güvenlik ilişkilerinin geliştirilmesi yerleşmiştir. Bilindiği gibi Özbekistan,bölge ülkeleri arasında dış ve savunma politikalarında Rusya ya en az bağımlı olan devlettir ve aynı zamanda Orta Asya bölgesinin lideri olma yolunda çaba harcamaktadır.Washington’un Kazakistan ve Kırgızistan la da yakın askeri ve siyasi ilişkilere sahip olduğu bilinmektedir.Buna rağmen Amerikan yönetici elit’i Orta Asya ülkeleriyle çok taraflı iş birliği girişimlerinin ve çatışma çözümü için gerekli kurumsal mekanizmaların oluşturulması yönünde resmi bir söylem geliştirmemiştir.akademik çevrelerde yüksek bir sesle dile getirilmesine karşın George W.Bush yönetimi tıpkı 1990’larda olduğu gibi Orta Asya da bölgesel güvenlik kuruluşlarının oluşturulması sorunsalını ihmal etmeye devam etmektedir.Halbuki Orta Asya’daki Amerikan nüfusu en çok George W. Bush’un başkanlığı sırasında yaygınlaşmıştır ve bölgedeki mevcut Amerikan siyasi ekonomik ve askeri varlığının güncel ağırlığı dikkate alındığında bölgesel dinamikleri harekete geçirme noktasında Washington’un eli her zamankinden daha güçlüdür.Kısa vadede Amerikan politikasının Afganistan ve Orta Asya yönlerinde eş zamanlı olarak projeksiyonu bölgesel istikrarsızlık ve çatışma risklerini en aza indirmiştir.



Öte yandan günümüze kadarki Amerikan yönetimlerinin izlediği politikalar uluslar arası ilişkilerde Orta Asya alt-sisteminin oluşumuna ve pekişmesine önemli katkıda bulunmuştur. Washington’un Orta Asya politikasını formüle ederek aktif şekilde uygulaması hem bölge ülkelerinin uluslararası ilişkilerinin çeşitlenmesine ve dış politikadaki manevra alanlarının genişlemesine katkıda bulunmakta hem de bölge ülkelerinin dünya siyasetinin bağımsız aktörleri olarak ortaya çıkışlarını hızlandırmıştır.Washington’un bölgedeki varlığı ve nüfusu Taşkent’in bölgesel liderlik iddialarını güçlendirmiştir.



Orta Asya’dan Amerikan askeri varlığının çekilmesi kısa vadede beklenmemelidir; hatta ırakta veya Ortadoğu genelinde Washington açısından negatif gelişmelerin yüze çıkması durumunda bile ABD,Orta Asya ve Afganistan’daki varlığını sürdürmenin yollarını arayacaktır.Küresel güçler Rusya ve Çin’in bölgedeki politikaları ve terörizm’in destekçisi olarak bilinen İran’ın kuzey ve doğudan kuşatılması Washington’u bölgede var olmaya zorlamaktadır.Pakistan’da ortaya çıkabilecek iç siyasi kriz veya Afganistan’da yeniden alevlenecek bir iç savaş ABD’nin Orta Asya ülkelerindeki askeri varlığını genişletmesiyle ve yeni askeri üs kazanımlarıyla sonuçlanacaktır.



ABD’nin farklı bölgelere yönelik politikaları bazen birbirine ters düşebilmektedir. Örneğin, bazı uzmanlara göre Orta Doğu’daki ve Orta Asya’da ki amaçları birbiriyle uyuşmamaktadır. ABD- nin İran’ı izolasyon politikası Orta Asya ülkelerini birçok alternatif boru hattı ulaşım ve ulaşım ve haberleşme ağından mahrum bırakmaktadır.Bu açıdan ABD’nin Orta Asya’da ki stratejik-güvenlik çıkarları ekonomik çıkarlarından daha fazla önem taşımaktadır.ayrıca bu politika bölgedeki Rus nüfuzunun da artmasına neden olabilir;yani Orta Asya ülkelerinin Rusya ya bağımlılığını artırmaktadır.yine dini radikalizmden aşırı korku Rusya’nın bölgeye geri dönüşünün daha az tehlikeli bir gelişme olarak değerlendirilmesine yol açmaktadır.



ABD’nin Rus-Amerikan veya Çin-Amerikan ilişkilerini gerekecek şekilde ani ve sert adımlar atmayacağı iddia edilebilir. Ancak Rusya’nın bölgede sahip olduğu pozisyonun yerini alabilmek için Washington’ın uygulayacağı “basınçlar” azalmayacaktır. Orta Asya ülkelerindeki siyasal evrimin en temel problemi mevcut yönetimlerin barışçıl bir şekilde el değiştirmesi ve hükümet değişiklikleri olarak görülmektedir. Bu kilit sorunun çözümünde Amerikan birleşik devletleri Rusya ve bölge ülkelerindeki nüfuzlu elit tabakalar önemli rol oynayacaktır.



Diğer taraftan kısa vadede Washıngton’un Orta Asya’da bölgesel güvenlik sisteminin oluşturulmasına ilişkin bir girişimde bulunmayacağı öne sürülebilir, önümüzdeki yıllarda bölgenin güvenliği ve ittifak ilişkileri, oldukça karmaşık bir ilişkiler ağıyla belirlenecektir; bu yapıda kolektif güvenlik anlaşması örgütü ABD ile askeri ilişkiler ve bölge ülkelerinin Rusya ABD, Çin Halk Cumhuriyeti ile iki taraflı anlaşmaları hayati öneme sahip olacaktır.



Washıngton’un Orta Asya’ya başlattığı açılımın geleceğinin ABD yönetimi’ nin küresel politikaları’nın alacağı biçim belirleyecektir. ABD’nin Orta Asya’nın evrimi birçok faktör ve dinamik tarafından yönlendirilecektir. Bunlar arasında, Amerikan –Rus ve Amerikan-Çin ilişkileri’nin durumu, Orta Asya’da ki rejimlerin istikrarı ve yönetici elit’in konumu, Afganistan ve Irak’ta ki gelişmeler son derece belirleyici rol oynayacaktır.Bu faktörler,aynı zamanda,Orta Asya bölgesi’nin jeopolitik ,jeoekonomik ve jeostratejik açıdan hangi güç merkezlerine doğru kayacağını da şekillendirecektir.



2008 yılının arifesinde, pek çok ülke, ABD’nin(genelde)orta doğu ve(özelde)Orta Asya bölgesine ilişkin politikasından hoşnutsuz durumda;ancak buna karşı çıkma konusunda şimdilik pek fazla seçenekleri de bulunmamaktadır.Bu hoşnutsuzlar gurubu Californiya üniversitesinden Ronie d.Lipschutz’un ifadesiyle, “kötü adamların sokaklarda temizlenmesinden” faydalandıklarını düşünmektedirler.Önümüzdeki yıl yapılacak seçimler sonrasında belli olacak yeni Amerikan başkanının Washıngton’un şu anki bölgesel ve küresel politikaları değiştirme konusunda ne kadar başarılı olacağı sorusu belirsiz olmakla birlikte,yeni başkanında George W.Bush yönetiminin izlediği yoldan gideceği ileri sürülebilir.Tıpkı onun tüm seleflerinin II.Dünya Savaşı sonrasında küresel Amerikan İmparatorluğu’nun kurulmasında atılan adımları izlediği gibi.Orta Asya bölgesi bağlamında Amerikan dış politikasının geçmiş ve geleceğe ilişkin yönlerini anlayabilmek için böylesi bir tespit,iyi bir çözümleyici paradigma olarak değerlendirilebilir.


Şatlık Amanov’ un da belirttiği gibi Amerika için ilk zamanlarda orta asya “kapalı” ve “uzak” bir coğrafya iken Sovyetler’in dağılmasıyla Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin bağımsızlığı ile ortaya çıkan yeni yönetimler ve bunların iç zayıflıktan ötürü karşılaştığı yasadışı faaliyet zincirinin henüz devletleşme aşamasında olan bu topraklarda vuku bulması Amerika’da ki terörist saldırısından sonra bu işin kaynağı olarak gördüğü toprağa komşu olan bu coğrafya’ya yöneltmiştir.





Metnin yazarı olan SEHER arkadaşıma teşekkür ederim.

0 yorum :

Yorum Gönder

 
Copyright © -2012 Tarih ve Dünya All Rights Reserved | Template Design by Favorite Blogger Templates | Blogger Tips and Tricks