Ortaçağ Seyyahı: İbn-i Cübeyr

16 Nisan 2010 Cuma

Ünlü Arap seyyahlarından olan İbn-i Cübeyr 31 Ağustos 1145’te Valencia ( Belensiye) veya Jativa’ da ( Şatıbe) doğmuştur. 740 yılında Endülüsü’e gelmiş eski Arap kabilelerinden birine mensup olan İbn-i Cübeyr ilk eğitimini kâtiplik yapan babasından almıştır. Daha sonra Ebu’l Hasan b. Ali b. Ebu’l Asîlî, Ebu’l Haccac Yusuf b. Yes’un ve Ebu Muhammed Kasım b. Asakir gibi âlimlerin yanında eğitim görmüş ve Muvahhid ‘lerin hizmetinde katiplik yapmıştır.

İbn’i Cübeyr Doğu İslam dünyasını tanımak, hac vazifesini yerinegetirmek için 1183’te Gırnata ‘dan haraket etmiş ve Tarif’ten Sebte’ye geçmiştir. Sebte’den deniz yolculuğuna başlamış ve Sardunya, Sicilya adalarında ihtiyaçlarını gidererek İskenderiye’ye hareket etmiştir. İskenderiye’ den kara yolcuğuluyla Kahire’ye, oradan Kus’a ve Ayzab’a varmıştır. Ayzab’tan deniz yolcuğuluyla Cidde’ye geçmiştir. Cidde’den Mekke’ye geçtikten sonra 8 ay hac ibadetini gerçekleştirmiştir. Mekke’den sonra Medine, Kuse, Bağdat, Samarra , Tikrit, Musul, Nusaybin güzergahını izleyen İbn’i Cübeyr sonrasında Harran, Halep , Hama, Sur, Humus, Dımaşk ve Akka kentlerinden geçip deniz üzerinden Endülüs yoluna düşmüştür. Messina yakınında gemilerinin batma tehlikesi üzerine bu kente sığınmış ve başka bir gemiyle İspanya’ya ulaşarak Cartagena kentine vardı. 25 Nisan 1185 tarihinde Cordoba’daki evine varmasıyla 2 yıllık seyahatininin sonuna gelmiş oldu.





Endülüs’e döndükten sonra Rihletü’l- Kinâni adı verilen ünlü seyahatnamesini yazmaya koyulmuştur. Kudüs’ün Selahattin Eyyübi tarafından fethedilmesi üzerine ikinci hac yolculuğuna (1189–1191) ve eşi Atike Ümmü’l- Mecd’in ölümü üzerine üzüntüsünden 3.hac yolculuğuna çıkmıştır. Bu iki yolculuğu için yazdığı herhangi bir seyahatname günümüze gelmemiştir.

3.hac yolculuğundan sonra Endülüs’e dönmeyen İbn’i Cübeyr önce Kudüs’e daha sonra da İskenderiye’ye yerleşti ve 29 Kasım 1217 tarihinde burada vefat etti.

İbn-i cübeyr seyahatnamesinde gezip gördüğü yerlerin ekonomisinden, insanların özelliğinden, devlet başkanlarından, evlerinden, önemli binalardan, türbelerden , halkın yaşayış tarzından bahsetmiştir. Mekke ve Halep şehirlerini anlatırken geniş tasvirlerle bulunmuştur.

İbn’i Cübeyr seyahatnamesinde bazı ilginç gözlemler ve bilgiler de mevcuttur. Seyyahın hacca gidiş ve geliş deniz yolculuğunda Sicilya adasında yanardağ dikkatini çekmiş ve seyahatnamesinde buna değinmiştir:

“… O an yanardağ gördük. Göğe doğru yükselen, tepesi karla kaplı büyük bir yanardağ idi. Söylendiğine göre hava berrak olursa yüz mil uzaktan görülebilirmiş…”



…Denizde sağımızda dokuz adayı gördük; yüksek bir dağ gibi duruyorlardı. Bu adalardan ikisi Sicilya toprağına yakındı ve sürekli ateş püskürtüyordu. Tepesinden duman tüttüğünü görebiliyorduk. Geceleri alevleri havaya yükselen kızıl bir ateş halinde görülen ünlü volkan buydu. Bize anlatıldığına göre, gördüğümüz ateş i bu iki dağdaki kraterlerden fışkıran gazlardan oluşmaktaymış. Gaz, bazen öyle güçlü fışkırırmış ki, koca kayaları havaya fırlatır ve yeniden geri düşmesine engel olurmuş. Bunlar, duyduğumuz ve doğruluğuna inandığımız en garip şeylerdi”…


Seyyah Mısır piramitlerini hayretler içinde incelemiş ve eserinde yer vermiştir:


…”Yeni köprünün yakınında , görkemli yapıları, ilginç görüntüleri ile dört köşeli, kubbeler gibi göğe doğru yükselen eski piramitler yer alıyor. Özellikle ikisi, göğü yarıyormuşçasına yüksek. Her birinin köşeden köşeye genişliği üç yüz altmış altı adımdır. Yontulmuş büyük kayalardan yapmışlar. Şaşırtıcı biçimde üst üste konulmuş ve aralarına hiçbir şey konulmadan birbirlerine kenetlenmiş. Piramitler tepeye doğru sivrilerek yükseliyor. Tehlikeli ve zor olmakla beraber belki de tırmanmak mümkün. Sivri uçları olabildiğince geniş. Yeryüzündeki insanlar bir araya gelip bu yapıyı bozmak isteseler de aciz kalırlar.



İnsanlar bunların niçin yapıldığı konusunda farklı görüşlere sahip. Kimilerine göre, Ad ve oğullarının kabirleridir. Kimilerine göre ise, bunların yapılış sebebini başkadır. Kısacası, ne olduğunu ancak Allah bilir.

İki büyük piramitten birini yerden bir boy veya daha fazla yüksekte bir kapısı var. Bu kapıdan eni yaklaşık elli karış, boyu da bir o kadar büyüklükte bir odaya girilir. Bu adanın ortasında kabir olduğu söylenen, havuza benzer, içi oyuk büyük bir mermer var. Doğrusunu Allah bilir.

Büyük olanın aşağısında genişliği bir köşeden ötekine yüz kırk adım gelen bir piramit var. Bunun ötesinde beş küçük piramit daha bulunuyor. Üçü bitişik, ikisi de bunların yakınında birbirine bitişiktir.

Piramitlerden bir ok atımı uzaklıkta,” Sfenks” denilen, taştan yapılmış garip bir şekil duruyor. Ürkütücü görüntüsüyle insan şeklinde, dimdik durmakta. Yüzü piramitlere , sırtı kıbleye ve Nil’in yatağına dönüktür.





Ayzab halkının giyiniş tarzı İbn’i Cübeyr’in dikkatini çekmiş ve onları ayıplamıştır:


“Bu zenciler, hayvanlardan daha sapık ve daha akılsız. Kelime-i tevhid söylemeleri dışında Müslümanlıkla hiçbir ilgileri yok. Hoş ve helal olmayan, bozuk anlayış ve davranışlarını bu sözün arkasına gizlenerek devam ettirirler. Erkek ve kadınları paçavrayla örttükleri avret yerleri dışında çıplak gezerler. Birçoğu avret yerini dahi gizlemez. Elhasıl, ahlaksız bir millet olup, onlara lanet okumakta bir sakınca yoktur.”


Yazar bazı olayları anlatırken hamasi düşüncelerini gizlememektedir. Kabe’nin yıkanmasında sonra etrafa biriken sularla ellerini ve yüzlerini yıkayanlara karşı çıkan insanları hamasi bir üslupla eleştirmiştir:


“Ertesi gün, Şeybe oğulları erkenden Kâbe’yi kutsal zemzem suyuyla yıkamaya geldiler. Birçok kadın, beraberlerinde getirdikleri küçük ve emzikli çocuklarını Kâbe’ye soktuğundan, akıl erdiremeyen çocukların bu yüce ve kutsal mekânı pisletecek bir şey yapmış olma ihtimalini zihinlerden silmek ve burayı onurlandırmak için yıkayıp temizlemektedirler. Kabe temizlenirken birçok erkek ve kadın, bereketini sağlamak ümidiyle, koşarcasına gelip akan suyla ellerini ve yüzlerini yıkamakta; bazen de suyu yanlarında getirdikleri bir kapta toplamakta ve Kâbe’nin yıkanma sebebini unutmuş gözükmektedirler. Böyle yapmayanlarda var. Bunlar, bu tür davranışları sergileyenlere izin vermemekte ve sert sert bakmaktadırlar. Acaba Allah’ın kutsal evinin içi yıkandıktan sonra dışarıya taşarak köşelerden akan, mültezem ve istilam edilen Hacer-i Esved’in yanında dökülen şu su, eller bir yana ağızlara alınmaya, ayakları geçtik yüzü içine daldırmaya layık değil midir? Buna engel olacak bir düşüncenin ve bundan yüz çevirtecek bir şüphenin akla gelinmesinde Allah’a sığınırız…”




Seyyah Musul’a yaklaşırken petrol birikintilerine rastlamış ve petrol hakkında bilgi vermiştir:

“…Buranın doğusunda, Musul’a giderken sağda bulut gibi koyu renkli çukur bir arazi vardı. Allah burada katran kaynayan büyüklü küçüklü gözeler yaratmıştı. Bazıları kaynıyormuş gibi kabarcıklar çıkarıyordu. Katranı toplamak için havuzlar yapılmakta ve orada birikmekte ve siyah düz bir yüzey şeklinde bataklık gibi durmaktadır. Nemli ve parlak olup, kokulu ve çok yapışkandır; dokunur dokunmaz insanın parmaklarına yapışır. Bu gözelerin etrafında siyah renkli büyük bir su birikintisi vardı. Yüzeyini siyah, ince yosun gibi bir madde kaplamıştı. Bu madde, kenarlarda birikip katman haline geliyordu. Daha önce duyup garipsediğimiz bu ilginç maddeyi görmüş olduk…”




Sonuç


Sonuç olarak İbn’i Cübeyr’in yazdığı bu seyahatname XII. Yy. İslam dünyasının kültürel, ekonomik, ulaşım, dini yapısı hakkında orijinal bilgiler elde etmemizi sağlar. Eserin seyahatname biçiminde olması vakanüvis tarzı siyasi tarih yazıcılığının eksik bıraktığı kültür tarihi ile ilgili eksikliklerimizi gidermektedir. Ayrıca sıkıcı tarih kitaplarına alternatif sunmaktadır.

Bu seyahatname kendinden sonra yazılacak seyahatnamelere öncülük etmiştir. Özellikle İbn-i Batuta , İbn-i Cübeyr ‘in eserinde değindiği yerlerle ilgili bilgileri kendi eserinde kullanmıştır.


Eser çeşitli çalışmalarda kısmî veya tam metin olarak neşredilmiş ,ayrıca çeşitli dillere çevrilmiştir. Türkçe tercümesi ise İsmail güler tarafından “ Endülüsten Kutsal Topraklara” Adıyla yayınlanmıştır.





Bibliyografya

İbn-i Cübeyr, Endülüsten Kutsal Topraklara, (Arapçadan çev: İsmail Güler), Selenge yay., İstanbul, 2008
DİA , İbn-i Cübeyr maddesi
İA, İbn-i Cübeyr maddesi

0 yorum :

Yorum Gönder

 
Copyright © -2012 Tarih ve Dünya All Rights Reserved | Template Design by Favorite Blogger Templates | Blogger Tips and Tricks